23 Kasım 2016 Çarşamba

Hindu Tanrıları Tasvirleri ve Özellikleri

Hindu tanrıları iki grup altında toplanmaktadır. İlk grup, Epik-Puranik döneme ait olan ve günümüze kadar popülerliğini koruyan gruptur. Diğer grubu ise, önemini zamanla yitirmiş ve geri plana düşmüş Veda tanrıları oluşturmaktadır. Hint kültüründe sevilen tanrılar Vishnu ve Shiva'dır. Vishnu ve Shiva, yaratıcı Brahma ile beraber Hindu Tanrı Üçlemesi (Trimurti) oluştururlar.


EPİK-PURANİK DÖNEME AİT POPÜLER TANRILAR


- BRAHMA

BRAHMA
Dört yüzlü ve dört kollu, sakallı bir tanrıdır. Ellerinde Veda kitabı, tesbih ve su testisi bulunur. Tesbih zamanı simgeler ve dört yüzü, dört yönü gösterir. Su, evrenin kaynağıdır. Brahma'nın rengi kırmızıdır. Karısı, bilim tanrıçası Sarasvati'dir. Binek hayvanı kuğu veya kazdır. Barındığı yerin ismi, Brahmavrinda olarak adlandırılır. Balık, kaplumbağa ve domuz biçiminde yaratıcı olan Brahma, daha sonradan bu özellikleri Vishnu'ya kaptırmıştır. Brahma'nın bir günü ve bir gecesi 1 kalpa, 8.640.000.000 yıldır. Brahma'ya tapınma 6. yy'a gelirken azalmaya başlamıştır.


-  VISHNU

VISHNU
Vishnu, mavi renkli, 4 kollu veya daha fazla kollu olarak ön plana çıkar. Deniz kabuğu, çark silahı, gürz ve nilüfer çiçeği tutar. Çark, evrensel düşünce, yaratıcı ve yok edici gücü simgelemektedir. Deniz kabuğu, spiral biçimiyle ve sularla ilgili itibariyle, varlığın temeli ile ilintilidir. Gürz, güç ve otoritenin sembolüdür. Nilüfer çiçeği ile de sular ile olan bağı betimlenmektedir. Vishnu'ya Narayana(Sularla Devinen) adı verilir. Binek hayvanı, yarı insan yarı kuş olan Garuda'dır. Ganj nehri Vishnu'nun ayağından doğmuştur. 1000 adı vardır. Vishnu'nun 10 adet bedenlenmesi-avatarı bulunmaktadır. Dünya ne zaman dar bir zamana girse, Vishnu farklı bir bedenle gelir ve kurtarıcı rolü oynar. Vishnu'nun avatarları ile ilgili detaylı bir inceleme yazısı ilerleyen zamanda sizlerle paylaşılacak.



- SHIVA

SHIVA
Hindu tanrı üçlemesinin üçüncü tanrısı olan Shiva'nın alnında, iki kaşın ordasında 3. gözü bulunmaktadır. Bir şeyi yok edeceği zaman, o gözü açar ve yok eder. Kutsal Ganga nehri başından çıkmaktadır. İki kollu bazen de dört kolludur. Bir elinde üç uçlu mızrağı Trişula'yı tutmaktadır. Beline kaplan postu sarmıştır ve vücudunu kül ile sıvamıştır. Kumral renklidir fakat, sadece boğazında bir mavilik vardır. Bu maviliğin nedeni ise, Okyanusun çalkalanması sırasında ortaya çıkan zehri, dünyayı kurtarmak için içmiş olmasıdır. Bu nedenle Shiva, Nilakantha olarak da çağırılır. Yok edici bir tanrıdır. Vishnu gibi bedenlenmek yerine, kendisi ve karısının değişik formları ile görünür. Erkeklik organı olan Linga, onun sembolüdür. Shiva'nın, lütuf veren 6 çeşit, yok edici 8 çeşit, merhametli 12 çeşit, genel 28 çeşit ve dans eden 8 çeşit resmedilmiş biçimi bulunmaktadır.


- GANESHA

GANESHA
Adı Ganaların Efendisi anlamına gelir ve Shiva'nın oğludur. Engelleri kaldıran bir tanrı olarak Hindistan'ta çok popülerdir. Yanında her zaman bir fare vardır ve fil yüzünde tek dişi vardır. Ganesha, bilgelik tanrısıdır ve herhangi bir işe başlamadan önce onun adı çağırılır. (Şri Ganesha nama) Hindistan'ın her yerinde Ganesha'nın heykelleri bolca bulunmaktadır. Ganesha'ya fil suratlı anlamı taşıyan, Gacanana, Gacavadana, Karimukha denir. Engellerin fatihi anlamına olarak da Vigneşa denir. Elliye yakın farklı görünüşü bulunmaktadır.


- HANUMAN

HANUMAN
Maymun Hanuman'da en çok sevilen tanrılar arasında yer almaktadır. Köylerde, Hanuman'a çok fazla tapınılmaktadır. Vücudu güçlü bir insan vücuduna benzer şekilde resmedilen Hanuman'ın, bazen Vishnu'ya benzer bedenlenmeleri andıran beş başlı resmedildiği de görülmüştür. Bu durumda iken Hanuman, 10 kolludur. Başlar, maymun, Garuda kuşu, domuz, at ve arslan-insan başlarıdır. Büyük Hint destanı Ramayana'da büyük bir öneme sahiptir. Hanuman'a rüzgarın oğlu Pavana ve Marut'un oğlu Marutpura da denir.


VEDA DÖNEMİ TANRILARI


- AGNİ 


AGNİ


Agni ateş tanrısıdır ve en eski Veda tanrılarındandır. Üç bacaklıdır. 2 veya 7 kollu, kırmızı gözlü, alev saçlı sivri çeneli bir adam olarak resmedilir. Ellerinde mızrak, yelpaze, kaşık, ateş çubuğu gibi cisimler taşır. Genellikle çift başlıdır ve ateşten oluşan yedi tane dili vardır. Odun ve yağ yer, aynı zamanda erimiş yağ içer. Sunulan kurbanları yutar ve Agni, tanrıların beslendiği bir ağızdır. Güneş, parlaklık ve ateş olmak üzere üç görünüş biçimine sahiptir. Binek hayvanı koçtur ve Rigveda'da adına sunulmuş 200 adet ilahi yer almaktadır.


- SOMA

SOMA

Soma, Çandra adıyla bilinir. Kutsal bitkinin ve o bitkinin öz suyunun tanrısıdır. Ay tanrısı olarak da anılmaktadır. İki atla çekilen göksel bir arabaya sahiptir. Gürz tutar ve bir eli ile korkma işareti yapar. Tanrılar tarafından içilen Soma, sarhoş etme ve cesaret verme özelliği verir. Onu en çok Indra içer. Tatlı olmasından dolayı, cennetin sütü adını almıştır ve Amrita ölümsüzlük içkisi de denmektedir.


- SURYA

SURYA

Surya, Güneş tanrısıdır. Dört kolu vardır ve yedi atın çektiği arabası vardır. Arabacısının ismi Aruna'dır. Güneş tanrısı Surya, her yeri ve herşeyi görür. Aynı zamanda mevsimleri de kontrol etmektedir. Bütün canlıları koruyup gözetir. Vivasvat olarak da anılmaktadır. Tarım toplumu bu tanrıya çok fazla değer vermektedir. Hastalığı ve kuruntuyu giderir. Daha sonraki zamanlarda değer yitirmiş özellikleri, Vishnu'ya aktarılmıştır. Bugün, Hindistan'da hala güneşe tapma sürdürülmektedir.


- VARUNA

VARUNA
Varuna, okyanus tanrısıdır. Vedik dönemde gök tanrısıdır ve güneşin görünüşlerinden birisidir. Dünyayı gözetir ve ahlak kanunlarını korur. Daha sonraki dönemde ise suların efendisi olmuştur. Ellerinden birinde, günahkar insanları çekip götürdüğü bir ip taşımaktadır. Timsah, köpekbalığı, ve yunus karışımı Makara binek hayvanıdır.


- INDRA

INDRA

Indra, yağmurlu gökyüzü tanrısıdır. O dönemdeki tanrıların başıdır. Rigveda'da kendine 250 adet ilahi sunulmuştur ve Rigveda'da en çok ilahi sunulan tanrıdır. Din adamlarının ve tanrıçaların koruyucusudur. Cennetin yöneticisidir.


- VAYU

VAYU

Vayu, rüzgar tanrısıdır. Vayu-Vata olarak da çağırılmaktadır. Ceylana biner ve elinde beyaz bayrak taşır. Bazen iki kollu, bazen ise dört kolludur. Vayu, Indra ile çok yakın dosttur ve o da Soma içmeyi çok sever. Vayu, insanlara ün ve çocuk kazandırır. Kuzeybatı'nın yöneticisidir. Ramayana destanında, Hanuman'ın babası olarak, Mahabharata'da ise Bhima'nın babası olarak karşımıza çıkmaktadır.


- VISHWAKARMA

VISHWAKARMA
Vishwakarma, kutsal mimari tanrısıdır. Beyaz renkli teni ve 4 kolu ile tasvir edilir. Su kabı, kitap, ilmik ve mimarlık aleti taşımaktadır. Tahtında oturur ve tacını başına takar. Tanrılara ait silahların tümünü ve uçan arabaları Vishwakarma yaratmıştır. Tüm mimari ve mekanik bilimlerin babası konumundadır. Vishwakarna, din adamı, ermiş ve ata'dır. Sancana'nın babasıdır ve kızı Sancana, Surya ile evlidir.


- YAMA

YAMA
Yama, ölümün tanrısıdır. Elinde bir gürz taşır ve kırmızı elbise giyen, başında taç taşıyan hali ile resmedilir. Diğer elinde kurbanlarını götürdüğü ipi taşımaktadır. Yanında açgözlü iki köpeği bulunmaktadır. Bu köpekler 4 gözlüdür ve burunları geniştir. Baykuş ve güvercin de Yama'nın elçileridir. Yamapura isimli şehirde yaşar. Güney'in koruyucusudur. İyi ve kötü olarak iki biçimde gözükebilen Yama, bazen adalet tanrısı Dharma ile de özdeşleştirilmektedir.


Hindu inancında gerek Epik-Puranik döneme ait, gerekse Veda dönemlerinde sayısız tanrı bulunmaktadır. Sizler için en önemli olanları ve en çok değer verilenleri tek tek sıraladık. Bunların dışında; Brihaspati, Dhatri, Dyaus, Matarişvani, Mitra, Parcanya, Pracapati, Purusha, Pushan, Savitri, Tvashtri, Vivasvat gibi pek çok isimde tanrı da bu sıralamaya dahil edilebilir. Çok sonraki dönemlerde popüler olan aşk tanrısı Kamadeva, savaş tanrısı Karttikeya (Skanda), zenginlik tanrısı Kubera da bu listeye tabiiki de eklenebilir. Bunların yanı sıra, Hinduların günlük tanrıları da bulunmaktadır. 

21 Kasım 2016 Pazartesi

Ares ve Aphrodite'in Hikayesi


 


Artık, günümüzde sabahın ilk saatlerinde güne başlamak için Horoz'u referans olarak kullanmak tarihe karışmış gibi görünse de, aşırı kentleşme ve Metropol'lerden uzak, mütevazi bir yaşam sürdüren yerel kesim insanları, güne başlamak için Horoz'u hala bir çalar saat niteliğinde referans olarak görmeye devam etmektedirler. Peki, Horoz'lar niçin her sabah feryat figan Güneş'i karşılamaktadırlar? Horoz'u, bu davranışa iten olgu nedir?
Yunan mitolojisini araştırdığımızda, Horoz ile ilgili ilginç bir anlatıma rastlıyoruz. Horoz'un, her sabah feryat figan Güneş'i karşılamasının sebebinin, mitolojide geçen büyük Tanrı ve Tanrıçası, Ares ve Aphrodite'in yasak ilişkisi ile olan bağlantısı dikkat çekiyor. Hikayede Aphrodite, demirci Heptaistos ile evlidir fakat, savaş tanrısı yüce Ares, Aphrodite'e sırılsıklam aşık olmuştur. Aphrodite, Ares'in bu aşkına karşılık verir ve olay örgüsü, Güneş'in bu yasak ilişkiyi açığa vurması ile şekillenir.



ARES VE APHRODITE'İN HİKAYESİ

Kusursuz güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakan Tanrıça Aphrodite, çirkin ve topal demirci Hephaistos ile evliydi. Ancak savaş tanrısı Ares, Aphrodite’ye çılgınca aşık oldu. Onu elde edebilmek için tanrıçaya evrenin en güzel armağanlarını sunuyordu. Sonunda Aphrodite, Ares’in aşkına kendi aşkıyla karşılık verdi. Ancak bu aşktan kimsenin haberi olmamalıydı. Ares güneşin aşklarını görüp diğer tanrılara, özellikle de Hephaistos’a haber vermesinden çekiniyordu. Bu sebeple iki sevgili geceleri buluşarak sevişiyorlardı. Kendilerini garanti altına almak için Ares yakın bir arkadaşı olan genç delikanlı Alektryon’u kapıya bekçi dikiyordu. Alektryon gece boyunca nöbet tutup güneş çok uzaklarda tepenin arkasında iken yani şafak sökmeden aşıkları uyandırıyordu. 

Aphrodite
Ares
Ares ve Aphrodite yine böyle bir gecede Hephaistos demir ocağında çalışırken onun sarayında bir araya geldiler. Gece boyunca aşklarını soluksuzca yaşayan sevgililer, sevişmekten yorgun düşüp sarmaş dolaş derin bir uykuya daldılar. Nasıl olsa kapıda açıkgöz bekçileri Alektryon vardı. O gece Alektryon da yorulmuş olacak ki bir anlığına gözleri kapanmış ve uykuya teslim olmuştu.Üstelik güneş neredeyse tepenin ardından çıkmak üzereydi. Alektryon bir türlü uyanmayınca güneş doğdu ve oracıkta sarmaş dolaş yatan gizli aşıkları gördü. Görür görmez de bu rezaleti Hephaistos’a ispiyonlamakta hiç gecikmedi. Bu korkunç haberi alan Hephaistos kendisine yapılan ihaneti onlara pahalıya ödetmeye karar verdi. Demir ocağında titizlikle çalışmaya koyulan tanrı Hephaistos olağanüstü incelikte bir ağ yaptı. Yaptığı ağı Aphrodite’nin ortalıkta olmadığı bir zamanda yatağın üzerine örttü ve saklandı.


Hiçbir şeyden haberi olmayan genç çift o gece yine buluştular. Yatağa uzandıkları anda görünmez incelikteki ağ büzüşerek onları yakaladı. Ağın içinde sıkışıp kalan Ares ve Aphrodite neler olduğunu anlamaya çalışırken Hephaistos bütün tanrı ve tanrıçaları sarayına toplamıştı bile. Amacı kendisini aldatan aşıkları rezil etmekti. Toplanan bütün tanrılar hem aşıkların düştüğü duruma hem de Hephaistos’a kahkahalarla gülüyorlardı. Bir yandan da erkek tanrılar Ares’e imrenerek onun güzel tanrıçayı nasıl baştan çıkarttığına gıptayla bakıyorlardı. Bu olaydan sonra Ares ve Aphrodite kimsenin yüzüne bakamayacak hale geldiler. Aphrodite Kıbrıs adasına kaçıp saklanırken, Ares kendilerini yakalatan ve görevini ihmal eden Alektryon’u horoza dönüştürdü. Kendisi de Trakya’ya kaçtı. İşte bugünden sonra horoz her sabah güneşin doğuşunu insanlara haber vermeye mahkum oldu.

11 Eylül 2016 Pazar

BELÇİKA’DA 55.000 LED IŞIKLA YAPILAN PSYCHEDELIC KATEDRAL




Belçika’nın Ghent kentinde her yıl düzelenen ışık festivaline 55.000 led ışıkla yapılan psychedelic katedral damgasını vurdu. 28 metre yükseklikte olan söz konusu bu ışık katedrali, Rönesans ve Romanesk mimarisi ile inşa edilmiş. Bu muhteşem eser, Luminarie de Cagna adındaki İtalyan bir ışık dizayn şirketi tarafından yapıldı ve kullanılan 55.000 led ışık gecede sadece 20 kwH enerji harcıyor. Bütün festival ziyaretçilerinin ilgisini üzerine geçen bu tasarımın, Belçika Işık Festivali’ne vurduğu damga ve yarattığı etki uzun yıllar konuşulacak gibi duruyor. 

Kaynak : timewheel.net 

İşte katedralin bir kaç görseli :





Söz konusu katedralin videosuna link üzerinden ulaşabilirsiniz :

https://www.youtube.com/watch?v=h7w8w0G8GQY

İSKOÇYA’DAN TÜRKİYE’YE KADAR UZANAN 12.000 YILLIK YERALTI TÜNELLERİ



Yapılan keşif, taş devri insanlarının bütün Avrupa’yı çevreleyen tünel ağı inşa ettiklerini ortaya koydu. Bu tünel ağı, İskoçya’dan, Türkiye’ye kadar uzanıyor. Alman arkeolog Dr. Heinrich Kusch, Secrets Of Underground Door To An Ancient World adlı kitabında bu konuya yer verdi. Kusch’ın yazısına göre, Avrupa kıtasının her bir köşesinde Neolitik yerleşimlerin altlarında uzun tüneller mevcut. İskoçya’dan, Türkiye’ye kadar uzanan bu tüneller, 12.000 yıl önce yapılmış olmasına rağmen, bazı kısımları hala ilk günkü sağlamlığını koruyor. 



Tüneller, 70 santimetre çapında ve şekil itibari ile solucan deliklerini andırıyor. Tünellerin belirli noktalalarında oturma yerleri ve erzak depolarının yanı sıra, sığınak tarzında barınma odaları da bulunuyor. Almanya, Bavyara bölgesinde bulunan 700 metre uzunluğa sahip tünelin ve Avusturya Styria’da bulunan 350 metre sahip olan tünelin de, İskoçya’dan Türkiye’ye kadar uzanan tünel ağının bir parçası olduğu iddaa ediliyor.



Alman arkeolog Dr. Heinrich Kusch, Anadolu topraklarına kadar uzatılan bu tünellerin, günümüzdeki otoyollar ile aynı mantık ile yapıldığını ve taş devri insanlarının bu tünelleri, kötü hava koşullarından yada yırtıcı bazı hayvanlardan korunmak için yapıldığını öne sürmekte.

10 Eylül 2016 Cumartesi

KEŞFEDİLEN ELMAS GEZEGEN VE ÖZELLİKLERİ



Tarihin yeni keşiflerinden biri olan elmas gezegen keşfi, oldukça merak uyandıran bir yapıya sahiptir. Gök bilimciler arasında gündem noktası haline gelen elmas gezegen keşfi, Avusturalya’nın, Melbourne kentinde yapılmıştır. Dikkat edilmesi gereken nokta, bir kısmının ya da çoğunluğunun elmastan oluşmuş değil, gezegenin tamamının elmastan oluşuyor olmasıdır. Bildiğiniz gibi, Dünya için oldukça nadir bulunan elmas, gezegenin bütününü oluşturmakta. Hala, bilim insanları gezegen ile ilgili araştırmalarını devam ettirmektedir.

Elmas Gezegen İle İlgili Araştırmalar


Araştırmalardan sonra, bazı bilgilere ulaşılmıştır. Gezegenin, Dünya’ya olan uzaklığı, yapılan incelemeler sonucunda 4 bin ışık yılı kadar olduğu belirtilmektedir. Tamamı elmastan oluşan bu gezegenin, Dünya’ya uzaklığı oldukça fazladır. Samanyolu Galaksisi’nin merkeze uzaklığının, 8/1’i kadar ölçülmüştür. Elmas gezegende, hidrojen ve helyum gazlarının hiçbiri gözlemlenmemektedir. Genel anlamda keşfedilen bir çok gezegende bulunan bu gazlar, ilginç bir şekilde elmas gezegende bulunmamaktadır. Bu durum, uzayla ilgili ektrem durumlarda karşılaşılan bir gözlemdir. Bu yüzden, gökbilimciler tarafından bugüne dek karşılaşılan gezegenler arasında en ilginç olanı olarak tabir edilmiştir. 55 Cancri E ya da Süper Dünya adıyla da anılmaktadır.  Araştırmalar sonucu, gezegenin puslar adı verilen bir nötron yıldızının etrafında döndüğü keşfedilmiştir. Nötron yıldızı da aynı şekilde, Güneş Sistemi’nden oldukça uzakta yer almaktadır. İlginç olan ise, nötron yıldızının ölmüş olduğu, çapının sadece 20 km kadar kaldığı anlaşılmıştır. Bu özellik bilim dünyası tarafından şaşkınlıkla karşılanmaktadır. Ölü nötron yıldızına rağmen, elmas gezegen dönme işlemini yalnızca 2 saat 14 dakikada tamamlamaktadır. Sadece 1 saniyede yüzlerce dönüş hızına sahiptir ve etrafa radyasyon yayılımı yapmaktadır. Nötron yıldızı ve elmas gezegenin, 3 farklı noktadan saptanmış durumları bulunmaktadır. Teleskoplarla bakıldığında görünümler aynı olarak gözlemlenmemektedir.  Yani, gezegen bakılan her noktada, farklı bir şekil ve biçim almaktadır. 4000 ışık yılı uzakta bulunmasına bağlı olarak, gezegenle alakalı tahminler hala sürdürülmekte. 

8 Eylül 2016 Perşembe

EVRENİN EN BÜYÜK SU KÜTLESİNİN KEŞFİ



Evrenin en büyük su kütlesinin keşfi yapıldı. Evrende keşfedilen en büyük su kütlesinin, Dünya’daki okyanusların su kütlesini 140 trilyon katı büyüklüğünde olduğu tespit edilmiştir. Keşfedilen su kütlesi, buhar halinde bulunmaktadır. Buhar halinde gözlemlenen su kütlesi, Kuasar’ı sarmalamaktadır. Kuasar, incelemeler sonucu uzayın en uzak köşesinde bulunan gök oluşumlarından biridir. Ortasında ise, etrafındaki maddeleri yutan karadelik oluşumu bulunmaktadır. Keşfedilen devasa su kütleleri, bu oluşumlarla beraber Kuasar’ın çevresinde bulunmaktadır.

Su Kütlesinin Oluşma Sebebi

Keşfedilen su kütlesinin, buhar halinde bir şekilde olmasının sebebi, Kuasar’ın çevresinde bulunan, Kuasar’a özgü bir yapının oluşumuyla ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu araştırma, biliminsanları tarafından şunu ortaya koymaktadır; bizler için yaşam demek anlamına gelen su, evrenin  farklı bölgelerinde yaygın bir yapıda bulunabilmektedir. Keşfedilen büyük su kütlesinin, 12 milyar ışık yılı uzakta olduğu saptanmıştır. Oluşma sebebi, kütlenin etrafını sardığı Kuasar’la direkt olark bağlantılıdır. Kuasar’ın kalbinde bulunan karadelik, etrafında ne varsa emmektedir. Karadelik, enerji bakımından önemli bir halde bulunmaktadır. Güneş’ten 20 milyar kat daha fazla bir yoğunluğa sahiptir. Karadelik’in, Kuasar’la birleşimi ile beraber yaymış olduğu gaz çeşitler ve enerji olgusuyla su kütlesi meydana gelmiştir. Su kütlesinin keşfi oldukça önemlidir.

Evrenin En Büyük Su Kütlesinin Keşfi Bilim Dünyasını Heyecanlandırdı

Bilim insanları tarafından yapılan bu keşif oldukça önemlidir. Dünya’ya büyük bir uzaklıkta bulunan ilk su kütlesi keşfi olarak adlandırılmaktadır. Daha önce, Samanyolu Galaksisi’nde bu buharı keşfi adına birçok araştırma yapılmıştır. Yapılan keşiflerdeki oluşumların, çoğunun buz halinde olduğu anlaşılmıştır fakat, gerçekleştirilen bu yeni keşif, gaz halinde bulunan bir su kütlesinin ifadesidir. Teknoloji sayesinde, teleskopla ve uzay istasyonları yoluyla her geçen gün araştırmalar daha da ileriye  gitmektedir. Dünya’nın en büyük su kütlesinin keşfi ise bu araştırmaların meyvelerinin toplandığına yönelik kanıtlardan biridir.

YILDIZLARIN DOĞUŞU



Gaz ve toz nebulalarından oluşmaktadırlar. Yıldızların doğuşu hakkında, bu kütlesel gaz ve toz nebulaları yoğunlaşarak, gaz toplarına dönüşmektedir. Kütle çekin kuvveti ile, biraraya gelen gaz topları, yıldızları oluşturmaktadır. Bu oluşum aşamasında, kütle içindeki maddeler parlaklık ve renk bakımından değişimler göstermektedir. Oluşan tüm yıldızlar, nükleer füzyona dayanmaktadır.

Yıldızların Üremesi

Yıldızlar, kozmik üreme alanlarında çoğalmaktadırlar. Kozmik üreme alanları, hidrojen gazlarından oluşmaktadır. Örneğin; Orion Nebulası, yayvan bir nebula içinde oluşmuş ve parçalı örtü halindeki kırmızımsı görünümü taşımaktadır. Yıldızların oluştuğu bölgelerdeki toz, yıldızlardan gelen ışığı emerek geçişi önler. Bir nebuladaki kütle yeterli yapıya ulaşmış ise, kendi ağırlığı içerisinde zamanla çöküş yaşayacaktır. Daha sonra, tekli bulutlara ayrılacak ve sıkışarak gaz toplarına dönüşecektir. Bu gaz oluşumu, tekil yıldızlara ya da yıldız sistemlerine dönüşmektedir.

Nükleer Fizyon ile Oluşan Tepkime


Yıldızların sahip olduğu gazın, sıcaklığının artışı ve yıldızın oluşması sırasında atomların çarpışarak elektron koparışıdır. Nükleer fizyonda, plazma sıcaklığı 10 milyon santigratı geçmektedir. Bu yolla, hidrojen ve atom çekirdekleri kaynaşıp, helyum çekirdeklerine dönüşmektedir. Bu işlem, yüksek miktarda enerji açığa çıkmasına sebep olur ve yıldızın ışın saçmasına yol açar. Yıldızlar, çok uzun süreler boyunca ışın saçabilmektedir. Güneş, aynı şekilde ışın saçan bir yıldız çeşidi olduğu için, 10 milyar yıldır ışın saçmaktadır. Yüksek bir kütleye sahiptir fakat, enerji kaynağı o kadar büyüktür ki uzun süreler boyunca ışın saçabilmektedir. Kısaca; yıldızlar, sıcak ve parlak gaz topları anlamına gelmektedir. Işıldamalarını sağlayan, helyum çekirdekleri ve oluşturdukları enerjiye bağlı radyasyondur. Bilinen kimyasal elementler, tamamen yıldızlara bağlı olarak üretilmektedir. Tüm Güneş Sistemi’nin ana yıldızı konumunda olan Güneş, en devasa enerjiye sahip olan yıldızdır. Sahip olduğu bu enerji, fotosentez, hava durumları gibi çeşitli oluşumları etkilemesini sağlamaktadır.